30 Temmuz 2009 Perşembe

sen yoksun o benlikler hep vehm-ü gümanındır

bu haftaki dersimizin konusu buymuş.
çapa: ben içerim bana getir/ al iç.

28 Temmuz 2009 Salı

hüsn-i tal'ilin ustasıyım, gözlerinin hastasıyım

ne işle iştigal ederim?
efendim bendeniz estetisyenim. hâlleri vaziyetleri itina ile estetize ederim.
o kadar maharetliyim ki bu konuda hâl bile tanıyamaz kendini sonunda.

fikri hür vicdanı hür

olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat bir nefes de hürriyet gibi.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

köklülük/köksüzlük

önce köklülüğe hayran kaldığımı yazdım, mekan purblog zaman beş yıl öncesi idi. seyrettiğim filmlerde büyük büyük büyük babalardan bahsediliyordu, yüzyıllar öncesi yapılan göçler anlatılıyor, nerelisin sorusuna böyle cevap veriliyordu. taberani dünya tarihini anlatacağı zaman adem'le havva'dan başlıyordu.

sonra biriyle tanıştım büyük büyük büyük çok büyük babasının yaptıklarını anlattı bana. bu dedeler bir isyanı bastırmış ve kendisi bugün hala bastırılan grubun benzeri gruplara öfkeliymiş. iyi de biri keşke bu kadar öfkeli olmasa demiştim. dedelerinin mirasını taşıyordu, babasının kendisine çizdiği yoldan yürüyordu, ufku da geniş biri ama keşke bu kadar izleyici olmasa demiştim.

benzer dönemlerde bir oyun oynamıştık sosyometri cetveli gibi, sorular soruyordu gruptan birileri, grup da bir çizgi içinde yer değiştiriyordu, bir taraf evet diğer taraf hayır, ortası havet oluyordu. biri ebeveynine benzemekten korkanlar bu tarafa korkmayanlar diğer tarafa dedi,
bir de ne göreyim korkmayanlar tarafında tektim. bu ilginçti ama çok da düşünmedim o sırada niye böyle ki diye.

sonra babalar meselesi geldi gündeme, gestaltta bu göründü yani ve bununla beraber de köklülük meselesi cetvelinde hoop diğer uca gitti düşüncelerim. köklülüğün akibeti hareket serbestisinin kısıtlanmasıydı ve bu benim hiç sevdiğim bir şey değildi. babalar, oğullar ve azade ruhlar dedim ve ne mutlu azade ruhlara diye ekledim.

e. haklı bir o yana bir bu yana savruluyorum ama bu da bir şey için. bence iyi bir şey için. bir şey oluyor bu savruluşlar esnasında.
şimdi durduğum yerden köklülük ve köksüzlüğün anlamları başka.

Derler: insanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.

Yahya Kemal Beyatlı

26 Temmuz 2009 Pazar

kaçantat

how i met your mother dizisinin bir bölümünde (hangi bölüm olduğunu hatırlayan bir adım öne çıksın) karakterler sırayla içlerinden biriyle ilgili fark ettikleri bir özelliği diğerleriyle paylaşıyordu, aklımda kalan lily'nin gürültülü yemek yemesi, ted bir kere bunu dedikten sonra marshall için artık kulak tırmalayıcı olmaya başlamıştı bile lily'nin daha evvel hiç fark etmediği yemek sesleri.

biriyle beraber film izlerken filmle ilgili yorumu sona bırakırım bilhassa yorum olumsuz olacaksa, çünkü belki diğer seyirci keyif alıyor izlediğinden, yorumumla beraber hiç fark etmediği bir şeyi fark edebilir ve duygusu bozulabilir.

duygu denen şey yeni bir farkındalıkla şekillenebilen bir şey. bozulabilir, güçlenebilir.
bazen başkasının duygusunu bozmak iyi birşey olmayabilir. tat bir kere kaçınca yerine gelmesi inanın kolay olmuyor.

barnga

sevgili lifeograph,
bugün kültürlerle ilgili oyunlar oynadık ve bir çok şeyler fark ettik.
yolda düşünüyorken fark ettiklerimi b. ile konuşasım geldi.
belli türde konuşmalarımı yapabildiğim az kişiden biriydi b. belki de tekti çünkü onunla farklı bir ortak zemin üzerinden konuştuğumuzu hatırlıyorum.
sevgili lifeograph baban seni windows a taşırmış belki, o zaman ben de senle konuşurum, sana yazılar yazarım derim ki sevgili lifeograph, bugün kültürle ilgili oyunlar oynadık ve bir çok şeyler fark ettik. fark ettiklerimi ise anlatmam sana lifeograph, o kadar da değil.

meraklısı için not: barnga oyunumuzun adı ama google'lamayın sonra kurallarını öğrenirsiniz oyunun ve belki bir gün oynama şansını yakalarsanız tadı kaçmış olabilir.

bir sonraki yazımız kaçan tatlar için gelsin.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

dağları görmek istiyorum gandalf, dağları yine!

içim shire gibi yemyeşil ve huzurlu
ben bir hobbit gibi rahatına düşkün ve halinden mutlu
olmama rağmen
yollara düştüm, dağları aştım, ejderhalarla savaştım
hep o huysuz ihtiyar gandalf yüzünden.
peyki tamam, ben de dünden meyyaldim maceraya
işin aslı şu ki içerde iki farklı duygu barınmakta
hem bastığı yeri seven hem de hep uzakları özleyen
bilbo baggins bir hobbitim ben.

how i met your father

nida ile bu yaz macera dolu bir yolculuk yaptık ve zorlandığımız her anda, kaçırdığımız trenlerle bratislava'da sabahlayacağımız fikriyle, viyana'daki ilk gün emniyet müdürlüğünde, çektiğimiz onca fotoğraf bir anda silindiğinde, neden geldim viyana'ya türkülerinden hemen sonra yüzümüz gülsün diye tekrar ettiğimiz şey " sene 2009, nida/aslı teyzenle ben..." repliği idi, bu repliğin bana çağrıştırdığı ise elbette ki ted mosby idi. "the summer of 2009 was one of the strangest summers of my life."

“kids, this is the story of how i met your father.. bunch of engineers and doctors wanted me but i got married your father :P "

dün bezmimizin bir ezeli neşesi vardı

yazları güneşli, neşeli ve tatilli olur, ikindi güneşiyle eve girmek mümkün olur.
aynı kitaplardaki gibi olur, kadıköy'ünün romanı ve huzurdaki gibi.
yaz akşamları olur, yaz öğleden sonraları olur.
yıldızda hiç bitmeyen kahvaltılar, beylerbeyinde hiç bitmeyen ikindi çayları, kuzguncukta çekirdek çitlerken izlenilen yazlık sinemalar, piyer lotide kahveler, üsküdarında kahkahalar, modada şarkılar olur.
ben yazları severim.
sen de yaz yaz yaz, bir kenara yaz.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

çekmesene kardeşim

bazen ben uçarım
sonra bazenleri de bir el beni aşağı çeker.

14 Temmuz 2009 Salı

özne ve iktidar'dan

"Yaşamanın ve çalışmanın temel önemini oluşturan şey, başlangıçtakinden farklı biri haline gelmektir. Bir kitap yazmaya başladığınızda sonunda ne söyleyeceğinizi bilseniz, onu yazmaya cesaret edeceğinize inanıyor musunuz? Yazı ve aşk ilişkisi için geçerli olan yaşam için de geçerlidir.
Oyun, ancak nasıl biteceği bilinmiyorsa zahmete değer."

"Günümüzün sorunu artık ne olduğumuzu keşfetmek değil, olduğumuz şeyi reddetmektir."


"Geleneksel tarihe göre bir şeyin kökeni onun en mükemmel anıdır. Ve son olarak bir şeyin hakikatinin onun kökeninde yattığına inanır. Buna karşılık Foucault tarih yöntemi olarak soybilimi önerir. Bir karşı-hafıza (contre memoire) olarak soybilim sabit özleri reddeder ve farklı kimlikler olabileceğini varsayar; verili bir kimliğin kökenini bulmak yerine bu kimliği çözmeyi, ayrıştırmayı hedefler. Soybilim tarihini yazdığı şeyin değişmez bir doğruluğu olduğunu reddeder. Her şeyden önemlisi, soybilim tarihini yazdığı şeyin ortaya çıkışından sonra anlamı muhafaza eden bir süreklilik izlemediğini; tersine, bu süreçte dışardan bir çok müdahele, sapma, hata ve ilineğin (accident) etken olduğunu; sürecin farklı güçler arasında mücadeleler içerdiğini, varılan noktanın bu etkenler ve mücadelelerin sonucu olduğunu gösterir. Yani köken tek ve mükemmel, varılmış olan nokta da zorunlu değildir."

neden foucault'yu okumakta bu kadar gecikmişim ki?

6 Temmuz 2009 Pazartesi

pişt

başım dönüyor dünden beri, şimdi şarkıya başımı sallayarak eşlik etmek isteyince döndü yine.
kendimi ayak bileğini incitmiş bir balerin gibi hissettim, ne fena bir şeymiş Allah'ım, lütfen hayatım boyunca dans edebileyim, pistler benden ben pistlerden mahrum kalmayayım.