2 Ocak 2014 Perşembe

paranoid android

28 şubat sürecini imam hatip öğrencisi olarak yaşarken o zamanlardan öğrenmiş olduğum(uz) bir şey var ki tv'de gazetede gördüğümüz şeylere temkinle yaklaşmak gerekliliği. aczimendisi, müslüm gündüz'ü, ali kalkancı'sı, fadime şahin'i tvlerde boy gösteriyorken tüm bu seyrettiğimizin bir şov olduğunun gayet farkındaydık. daha da küçüktük o zaman ama okulumuza gelen habercilerin kuran dersinde hadi hep bir ağızdan okuyun talebini, biz dersi böyle işlemiyoruz diyerek reddetmesini bilmiş, malzeme vermemeye gayret etmiştik. şimdi merak ettiğim şu, o zamanlardan öğrendiğimiz medyanın sunduğuna ihtiyatla yaklaşmak gerekliliği gerçeği bugünki pratiğimizin neresinde? zira bana bahçelerden çıkan silahlar, günlüklere yazılan darbe planları müslüm gündüzler fadime şahinler kadar saçma geliyor. kabul biraz saçma bir ülkede yaşıyoruz ama bu kadar mı yani?

dediğim şu seyrettiklerimizin gerçek hikayelere dayanıyor olması seyirlik olmadıklarını göstermiyor ki.

edit: belki de benim zihnim eski öğrendiğimde takılmıştır, belki işler eskisinden başkadır şimdi, şeffaflaşma dedikleri şeyi yaşıyoruzdur belki (umarım ki) ve herşeyler göründüğü gibidir, ne güzel. parmağa değil, onun işaret ettiğine değil, çaprazının iki sıra arkasına bakmayı ve dolayısıyla şaşı bakıp şaşırmayı bırakmalıyım belki. izleyelim ve görelim.

20 Ağustos 2010 Cuma

gözyaşlarımızı bitti mi sandın?

gözyaşlarımız bitmiş, halis muhlis saf ve tabii gözyaşlarım kurumuş da suni gözyaşı kullanmam gerekmiş.

27 Temmuz 2010 Salı

çizgi film

atv'de çizgifilm izler
sanki kendi çizmiş gibi
izlerken de hayal kurar
bütün insanlar gibi

bir televizyonu olsun ister
bir de uydu anteni
izlerken uyuyakalır
hep güle atv'nin kızı

sevgili elf eda ve eşi serdar'ın şarkısı, şu stresli işimi bana sevimlileştirdiler sağolsunlar :)

26 Temmuz 2010 Pazartesi

rüyalarınızın terapisti

emdr'ın mantığını anlatırlarken rüyalardan örnek vermiş, beni kalbimden vurmuşlardı.
gözbebeklerinin işlemleme esnasında sağa sola hareketi, beynin sağ ve sol korteksini harekete geçiriyor, bilgi işlemleme sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlamaya yarıyor. bunu duymam emdr'a güvenmemi kolaylaştırdı evet ama rüyalara bakışımı da değiştirdi, canım biraz sıkkın uyuduysam sabah canımı sıkan konuyla ilgili gayri ihtiyari bir şekilde sud düzeyime (sıkıntı düzeyi) bakıyorum ve ekseriyetle düştüğünü görüyorum. rüyaların çalışma yöntemini seviyorum, metaforlarla ve işlemleme yaparak. bu bilgi mesleğimi kendi kendime meşrulaştırmama da yardımcı oluyor. yaratıcının rüyalar vasıtasıyla yaralarımızı sarma yolunu izliyormuşuz gibi geliyor.

aslı naaptın?

çekirdeklerini çıkardım reçel yaptım:

biraz spinoza, biraz lacan, biraz deleuze ve guattari koydum, üstüne mebzul miktarda bülent somay ve ulus baker ekledim çok kısık ateşte pembeleşinceye kadar iyice karıştırdım, karışımın üstüne biraz ursula biraz da eliaçık ihsan efendiden döktüm, oldu.

rapor

yaz geldi dışarda çok yağmur var, bu akşam bizim buralarda kandil var.
bugünlerde buralarda acaip anarşi var, üstelik bu haftalar her yerler acaip urras.

7 Nisan 2010 Çarşamba

samimiyet ve zevahir

psikolojikleştirme denen bir temayül var ki biz psikolog kişilerinde çok görülür bir temayüldür. siz çok görmeyin ama napalım, böyle bir terbiyeden geçiyoruz biz de. sonra inanır mısınız geçtiğimiz terbiyenin tesirini üzerimizden atabilmek için de başka terbiyelerden geçiyoruz. inanır mısınız?

işte bu psikolojikleştirme temayülünün de bir tesiri olmuştur belki, görünür olanla bir derdim vardı benim, hani, "mühim olan kalp temizliği" gibi laflar etmezdim elbet, "icraate bakalım beyler" bile derdim . ama ibadetlerin cemiyet hayatıyla kaynaşık olması, rutinin içinde akıp gitmesi, ibadet etmeme ihtiyarını insanın elinden yavaşça alıyor gibi geliyordu bana. bu da samimiyete zarardı. halbuki samimiyet en mühimi değil miydi?

sonra günler geceler geçti ve şöyle bir şey fark ettim, samimiyet zorlukların içinden çıkandı, çıkabilendi. cemiyet bir yanıyla tehdidi olacak ve tehdit ederken de aslında koruyucusu olacaktı samimiyetin.

spinoza burda olsa bana hak verirdi eminim ki :) çünkü barış hali hep uyanıklık gerektirir sanıldığının aksine uyku değil.