24 Ekim 2008 Cuma

yazlık mı kışlık mı?

yaz gelince yaylalara inilir, kış gelince insan içine çıkılır
mı?
sorumuz budur yazlığımızın sevgili misafirleri.
hatırlayacağınız üzere havalar biraz ısınınca gelmiştik buraya, bu güzel bahçe içindeki yazlık eve.
şimdi kış gelince tekrar geçsem mi diyorum şehirdeki eve..
şehirde yeni bir ev yapıldı ben burdayken, kocaman, dört katlı, pek ferah.
eski eşyaları da getirttim, hepsi şimdi şehirdeki bu evde. ama bir ev o kadar büyük olunca sıcaklığını biraz yitiriyor mu ne.. burası kadar da sıcak değil ama dediğim gibi eşyaların çoğu orda, hepsi elimin altında. böyle kararsız kaldım misafirlerim, sizi de toplayıp oraya götüreceğim ya, sorayım dedim fikrinizi.
işte burdan bakabilirsiniz şehirdeki eve :
http://purblog.wordpress.com/
hadi bakalım pamuk eller klavyeye.

22 Ekim 2008 Çarşamba

yorgunum dostlarım yorgunum artık

ben biraz yoruldum bu işten.
sabahları biraz daha geç uyanmak istiyorum. yine gideyim işe, bir işim olsum.
bir iş düşlüyorum dostlarım, bir iş
bir iş ki, günde 3-4 görüşme yapayım, hepsinin hakkını vereyim
yas olur, depresyon olur, travma olur, panik atak olur
ne iş olsa yaparım,
yeter ki organize olayım,
vaktimin kalanında kitaplar okuyayım,
araştırmalar yapayım,
yazılar yazayım,
bir çok şey var öğrenmek istediğim,
neleer neleer
çok şeyler
hayali bile güzel :)

16 Ekim 2008 Perşembe

film ekimi

film ekimi filmleri ekmeyi ve de filmlerde bize eşlik edecek arkadaşlar tarafından ekilmeyi anlatan bir tamlamadır.

ben bu sene katıldım film ekimine. salı günkü film için çarşamba günü üç kez ekildim, sonra dördüncü kişi ile sinema kapısındayken biletin üstüne bakıp " aa bu da mı" dedim.. niye mi öyle dedim? bir önceki seansta film başlayınca aslında yanlış filmde olduğumuzu fark etmiştim. bu fark edişle beraber biletin üstüne baktığımda gördüğüm tarih 14 ekim idi ve biz o esnada ekimin 15'inde idik. neyse artık bir kere gelmiştik, izleyecektik. izledik. vasat bir filmdi diyebilirim. bir sonraki film ise çok görmek istediğim bir filmdi, fragmanını izlerken, hakkında yapılan yorumları dinlerken görmeliyim muhakkak dediğim bir filmdi. nasip değilmiş... bundan iki sene evvel film festivalinde çok istediğim bir filme otobüste nasıl bilet bulduğumu anlatmıştım yine böyle bir blog üstünde, nasip kısmet dedim işte.. bu sayede ben de ekmiş oldum film ekimi filmlerini.

böyle talihsiz bir festival oldu diyeceğim ama pazartesi günkü harikulade wong kar wai filminin hakkını yemiş olurum, o filmin gününü şaşırmamışım çok şükür... gittim, seyrettim, etkilendim..
çok şiirseldi zamanın külleri..

15 Ekim 2008 Çarşamba

orası neresi burası bir adam

biraz sessizleşince bu orman,
rengarenk kuşlar bile sustuklarında,
karardığında hava,
göğe uzanan mavi ağaçların nemli sırtına yaslandığında
sükûnet demek istiyorum
evet, bence sükûnet
uzun, derin, ıssız ve ürperten..
hayır cornetto'nun dibi değil.

bana söyler misiniz nasıl gidilir susam sokağına?

yağmurlu güneşli bir hava.
bu sabahki yağmur beni mutlu etti. evvela sabah bahçeye inip de yağmurlu bahçemizi görünce ilk gençliğimin (roman havası versin) yağmurlu bahar sabahlarını hatırladım. o kadar mutlu sabahlardı ki ah onlar. çok derin, çok içten gelen, çok sebepsiz gibi duran bir mutluluktu bu. bazen duyuyorum yine o hissi. iş yerime gelince yine iş güç derdine düştüm tabii.. dün çok yoğun bir gündü, çok yoruldum ve bu yoğunluk içine tekrar düşmüş olduğumu düşünmek iyi gelmiyordu bana ki yağmur yağdı. çok yağıyor. böyle giderse kimse evden çıkmaz diye ümit ediyorum :) kimse evden çıkmazsa susam sokağına gidelim beraber.

5 Ekim 2008 Pazar

taze fasulye

bugün size bazı zevklerden bahsedeceğim. konumuzun bu olması gerektiğine çaykovski eşliğinde fasulye kırarken karar verdim.
sanatın insanda uyandırdığı hisler bana çok ilginç geliyor, belki buralarda bir yerlerde yine bundan bahsetmiştim ama sık sık ilginç geliyor işte. bir şiirin beni heyecanlandırması çok ilginç geliyor, bir resmin beni ısıtması, bir şarkının neşelendirmesi, derinlerde bir yerlere seslenmesi, yücelerde bir yerlere kanatlanması... kanatlanmak diyince de aklıma suskunlar romanı geliyor, eğer müellifi aşıksa musıki kanatlanır diyordu... neyse fasulye kırarken aklıma gelenlerden biri de ibadetten duyulan zevkti. bu zevk ile sanattan duyulan zevk bir şekilde benzer geliyor bana. bazı insanların dini duygularını anlatırkenki halleri mesela pek latif oluyor.. sanki birbirinden güzel kokulu çiçeklerin olduğu bir bahçede geziniyormuşsunuz gibi.. bilhassa da sonradan müslüman olmuş batılı mevlevileri dinlerken bunu hissediyorum.. başka hisseden var mı? mesela sayın e. bir keresinde sizinle camille helminski hanımefendiyi dinlemiştik, hatırlar mısınız?